“Yavaşlık ile anımsama, hız ile unutma arasında gizli bir ilişki vardır… Varoluşun matematiğinde bu deneyim iki temel denklem biçimine girer: Yavaşlığın derecesi anın yoğunluğuyla doğru orantılıdır; hızın derecesi unutmanın yoğunluğuyla doğru orantılıdır.”

Milan Kundera’nın Yavaşlık adlı kısa romanın ilk sayfalarında rastlayacağımız bu cümleler bizleri romandaki olayların asıl nedenine götürmektedir.

Milan Kundera’nın anlatıcı rolüyle dahil olduğu bu romanda her bölüm farklı karakterleri, farklı zamanları ve farklı olayları baz alırken kitap ilerledikçe karakterler, olaylar ve zamanlar ortak bir paydada buluşma göstermektedir. Kitabın merkez bir teması olmamasına rağmen seyreden olayların temel nedenine “yavaşlık” olgusu gösterilmektedir.

“Yavaşlık ile anımsama, hız ile unutma arasında gizli bir ilişki vardır.”

Hadi düşünün, yoldasınız, yürüyorsunuz.

Bir an’ı anımsamaya çalışıyorsunuz. İçinde kalmak istediğiniz bir an. Siz anımsamaya çalıştıkça o “an” sanki uzaklaşıyor ve anımsamakta güçlük çekiyorsunuz. O sırada siz de kendiliğinden yavaşlamaya başlıyorsunuz. O an’da kalma isteği yoğunlaştıkça gitgide yavaşlıyorsunuz.

Şimdi bu an’ın zıttı bir an hayal edelim.

Unutmak istediğiniz kötü bir hatıra kafanızın içinde dolaşıp duruyor. Siz unutmak istedikçe adımlarınız istemsiz bir şekilde hızlanmaya başlıyor. Her geçen saniye daha da hızlanarak, koşar gibi ya da kaçar gibi yürümeye başlıyorsunuz. Aslında, kaçtığınız, uzaklaşmaya çalıştığınız şey olduğunuz mekândan ziyade o “an” olduğunun bazen farkında bile olmadan hızlanıyorsunuz. Zamandan olabildiğince uzaklaşmak ve unutmak için…

İşte, Milan Kundera’nın “Yavaşlık” romanı böyle bir şey. Bizi olayların ve karakterlerin içinde boğmaktan, kaybetmekten ziyade an’lar üzerine uzun soluklu düşünme ve susma eylemine sürüklüyor.

Biliyor musunuz? Bazen gerçekten bir an’ı hatırlamanın ya da unutmanın en iyi yolu susup yola çıkmaktır. Çünkü o yol size ya kaçarak uzaklaşmayı ya da istenilen o an’a ulaşmayı elbet sağlayacaktır.

Keyifli okumalar,

Özgül.